ALEVİLİK İSLAM DEĞİLDİR (2)
*** Yaradan’ın Tanımı: Aleviler, İslam'ın temeli olan, bir Yaradan ve yaratılanlar olduğu inancına katılmazlar. Alevi inanı*şında, Yaradan ve yaratılan birdir. Yaratılmışların bütünü, Yaradan’ın kendisidir. Vahdet-i Vücut (Varlığın Birliği) olarak ifade edilen bu Alevi inanışını, İslam kalıplarına sığdırmak mümkün değildir.
Ölümden Sonrası: İslam'ın bir diğer temel inanışı olan, öl*dükten sonra cennet ve cehennem inancı, Aleviliğin özünde yoktur. Alevilikte "Devriye"ye inanılır. Devriye inanışında kısaca, öldükten sonra çeşitli biçimlerde yeryüzünde tekrar vü*cut bulunacağına ve yeryüzüne bu geliş gidişlerin İnsan-ı Ka*mil (olgun insan) oluncaya kadar süreceğine ve olgunlaşan in*sanın bu aşamada geldiği kaynağa geri dönerek Yaradan ilebütünleşeceğine inanılır. "Devriye" İslam'ın asla kabul etme*diği bir inanış kalıbıdır.
Evrenin Yaratılışı:Alevilik inanışında Yaratılış, kudretten kopan ve arşta asılı duran bir kandilden (Güneş) gelen ışığın yer*yüzüne ulaşması ile başlamıştır. Alevi inanışının esası olan ışık aracılığı ile var oluş, İslam'ın anlatımları arasında yer almaz.
İnsanın Yaratılışı:Alevilik ile İslam inanışı arasındaki bir di*ğer önemli fark, insanın Yaradılış'ındaki inanç farklılığıdır. İslam İnanışı'na göre Allah Âdem’i topraktan yaratmış ve Adem'in kaburga kemiğinden de Havva'yı yaratmıştır. Alevi*likte ilk insanın Yaratılış'ı çok farklıdır; Alevi inanışında ilk insan Kırklar Meclisi'nde, Kırklar Meclisi'nin kararı ile Kırklardan Biri'nin özünün, seçilmiş varlığa (Güruh-u Naci) katıl*ması ile yaratılmıştır.
Evrenin Yaratılış'ı, insanın Yaratılış'ı, cennet-cehennem ve Tanrı'nın tanımlanması gibi en temel konularda İslam'dan çok farklı inanışlara sahip Aleviliğin, İslam'ın bir mezhebi gibi sunulamayacağı açıktır. Aleviliği İslam'dan asıl ayıran, bu inanç farklılıklarıdır. Eğer Alevilik İslam'dan en temel konularda bu kadar keskin çizgilerle ayrılmamış olsa idi, dört yüz yıl boyunca süren, Ale*viliği İslam içine monte etme ve Aleviliğe aidiyet kazandırma çaba(lama)ları şimdiye kadar başarıya ulaşmış olurdu. Aleviliğin kimlik, adres ve başlangıç sorunu yoktur, Alevi*liğin kendi kimliği vardır, adresi kendi evidir ve Alevilik ken*dinden başlar. Üstelik Alevilik "Serçeşme "dir. Bütün dinlerin kaynağıdır. On Dokuzuncu Yüzyılın az bilinen Alevi ozanı Aşık İsmail'in anlatımı ile Alevilik, semavi dinlerin bulanmamış en duru halidir.*** (***)Erdoğan ÇINAR
İşte bütün herşey ortada… Sırrı, gerçeği Pirlere söylerler, ama sen ve benim gibilerde sıradan olduğumuz için egemen olan din hagisiyse aleviliğin yaşadığı topraklarda onun kurallarıyla yaşarız. Böylece o Dinin yandaşlarıyla beraber “müslüman” müslümana yaşarız. Ta ki ikrar ceminde yola alınıp Alevî alana dek… İşte onun içindirki bir müslüman ancak varlıklıysa medreseye gider eğitim alıp yükselirken geçmişte ve bugün; Alevî ise medreseye gitmeden, varlıklı, zengin olmadan yola girip ünlü bir pir olmuştur. Daha 100 yıl öncesinde bile bazı ozanlarımızın 22sinde bile okuma yazma bilmedikleri ve askerden geldikten sonra alevi yoluna girip sonradan okuma yazma öğrenip ünlü bir pir, ozan oldukları görülmüştür. İşte buda Aleviliğin mükemmelliğini gösteren başka bir örnektir. Bizler yedisinde bile öğreniyoruz okumayı ama 25inde bile doğru dürüst bir dörtlük yazabiliyor muyuz?
Muhammed miracın yoluna girdi
Bu sır, gayet sır içinde sır idi
ABDAL MUSA
Nedir sır olan? Tanrı üstün gücü ve takdiriyle kulunu yanına almıştır. Müslümanlar böyle inanır. Bir müslüman bunun nasıl olduğunu sorgular mı? Elbette hayır. Onlara göre Alemlerin Rabbi kulunu yanına almıştır BİTTİ NOKTA. Bize yani ALEVÎlere göre ise sır içinde sır var….
“Şeriatte Adem oğluyum
Tarikatte Yol oğluyum
Marifette Kemal oğluyum
Hakikatte Gök oğluyum
Atam Gök, Anam Yer”
BEKTAŞ ALİ TEMEL
Şimdi Adem oğluyla sıradan insanız, tarikate (Yola) girince artık asli kurallara göre eğitim alırız. Uzun bir zaman sonra artık istenen kişi oluruz KAMİL oluruz. Ama işte bu sırdır ki Hakikatte gök oğlu oluruz.. Gök kavramı sırrın saklanması için önemlidir. Çünkü sıradan biri hemen Tanrı göktedir onu kastediyor der. Ama burda bugünkü insanın ve kırkların insanı yaratmasına işaret ediliyor. Canlılığın ise gökten geldiğinede işaret yapılıyor.
PANSPERMİA TEORİSİ
Yeni bir teoridir. Nobel ödüllü Dr. Francis Crick 1950 yılında DNA’nın yapısını ortaya çıkaranlardan biridir ve teorinin sahibidir. Teoriye göre:
Yeryüzündeki tüm yaşamın dünyadışı zeki yaratıklarca ve belli bir sebebten dolayı başlatıldığını iddia eder.Bu konuda Rus bilimadamları Stanislav Zhmur ve Lyudmilla Gerasimenko’nun araştırmaları oldu. Bu bilimadamları 1999da ABDnin Denver şehrinde yapılan bilimsel bir toplantıya bazı resimler sunmuşlardı. Resimler Murchinson, Efremovka, Allende adlı meteorlarda yer alan bazı oluşumlara aitti. İşin ilginci bu oluşumlar morfolojik olarak düpedüz yeryüzünde de bilinen mikroorganizmalara benzemekteydi.
Zhmur bu bulgular hakkında şunları söylüyor:
“ Meteorlarda bulunan bakteriyomorfolojik yapılar yeryüzünde bilinen organik yapılar arasındaki benzerlik bize yaşamın kaynağının tek olduğunu işaret etmeli. Yaptığımız araştırmalarda Güneş Sistemindeki çeşitli objelerde yaşamın, o objelerin oluşumundan daha öncede varolduğunu ortaya koydu. Buda panspermia teorisinin doğruluğunu kanıtlayacak bir bulgu bence.”
Panspermia Teoarisine, en büyük eleştiri ise o meteorlar üzerindeki bakterilerin soğuğa rağmen nasıl yaşadıkları idi.
“1960ların sonlarına doğru çok yaygın bir gırtlak bakterisi olan, streptococcus mitus, yanlışlıkla Surveyor 3 keşif aracındaki kemaralardan birinin üzerinde Ay’a götürüldü. Apollo 12 görevi kapsamındakeşif aracı geri getirildiğinde aracın üzerindeki bakterilerin, üzerinden 1 yıl geçmesine ve ay üzerindeki son derece zor koşullara (oksijen yok-eksi kaç derece soğuğa ve acımasız radyasyona rağmen) maruz kalmasına rağmen hala canlılıklarını korumakta olduğu görüldü.
Bunun üzerine bu teori tekrar gündeme geldi. Üstelik Deinococcus Radiodurans adlı başka bir bakterinin daha inanılmaz dozdaki radyasyonlu ortama dayanabildiği ortaya çıkınca dahada doğrulanmış oldu.
Bu teoriye göre canlılık böyle başladı ama bunun sonunca milyarlarca yıl devam eden yaşam süresince bir tuhaflık vardı; aynı darwinin evrim teorisinde olduğu gibi buda: HOMO SAPİENS (bugünkü insan) idi. Tuhaf bir biçimde gelişmiş ve aykırı hale gelmişti. Böyle olmaması gerekiyordu.
(İşte buda Aleviliğin yineKIRKLAR –tanrılar- söylencesine geliyor çatıyor ki ben öyle inanıyorum ki Aleviliğin canlılığın her macerasından haberi vardır. Yine klasik olan tanrının kendini ademe saklaması, can içinde can, kırkların birine neşter vurulup kan akması ve varlığın ispat olması, güruh-u naciye özün katılması, buda Sapiens’in tuhaflığı ve ani gelişimini açıklamaktadır)
“Bu ana değin ta kaulu bela’dan
Haberimiz vardır her maceradan”
EDİP HARABÎ
“Şeriatte Adem oğluyum
Tarikatte Yol oğluyum
Marifette Kemal oğluyum
Hakikatte Gök oğluyum
Atam Gök, Anam Yer”
BEKTAŞ ALİ TEMEL
….. kırkların insanı yaratmasına işaret ediliyor. Canlılığın ise gökten geldiğinede işaret yapılıyor. Darwinin teorisinin ana malzemesi evrim ise “ANAM YER” olarak halini bulur. Anam yer ise dört kuvveti yani Ateş-Su-Hava- Toprak kuvetlerini anlatmaktadır. İnsan buna göre şekillenir, çeşitlenir ve evrimleşir.
1)
Bilindiği gibi evreni yöneten 4 kuvvet vardır. Bunlar TOPRAK, ATEŞ, HAVA, SU’ dur.
Paris Üniversitesi Profesörü CEA araştırma yöneticisi Andre Brahic şöyle diyor:
<< Beşinci hatta altıncı bir gücün varlığını ortaya koymak için yapılan bütün denemeler başarısızlıkla sonuçlandı. Fiziksel dünyayı yöneten dört temel kuvvet vardır.>>
2)
* İnsan, babanın beline ve ananın rahmine gelmeden evvel, önce cansızlar (hareketsizler),Sonra bitkiler ve hayvanlar âleminden geçer. İnsan; cansızlar, bitkiler ve hayvanlar âleminden önce, dört kuvvetin içindedir. Bu dört kuvvet toprak, su, hava ve ateş ile temsil edilir. İnsanın dört kuvvetten önceki hali ise nur(ışık)dur. Nur ise Vücud-u Mutlak’tan (Gerçek Varlık) kopmuştur.
*ERDOĞAN ÇINAR
3)
Joseph Silk, Evrenin Kısa Tarihi adlı eserinde 4 temel kuvvet için şöyle der:
Bir galaksinin doğumundan, bir bebeğin doğumuna kadar, bilinen tüm olaylardan sorumludur.
“Bu ana değin ta kaulu bela’dan
Haberimiz vardır her maceradan”
EDİP HARABÎ
Arşta (gökte) kurulmuş KIRKLAR MECLİSİnde, yaradan insanı yaratmadan önce, insanın bedenleşmemiş haline (ruha) sorar sizin rabbiniz değil miyim?
Ruh şöyle cevaplar: “Evet öyledir” yani Kaulu Bela (kalu Beli). Kaulu Beli evet dediler anlamında nefeslerimizde çok kullanılır. Kaulu beli bugünkü insanın yaratılmasından önceki kısa bir zamanı belirtir. Gören gözler hemen fark eder:
Muhammed miracın yoluna girdi
Bu sır, gayet sır içinde sır idi
ABDAL MUSA
EEEE hani KIRKLAR MECLİSİ muhammed miraca girdiğinde orada kurulmuştu. Ki güvenilir kaynaklar Miracın 618-619 tarihinde gerçekleştiğini söyler. Miraçtan 3-4 yıl sonra Muhammed Medineye 622 yılında “hicret” eder. Soralım: kırklar meclisi muhammed zamanında kuruldu ise ve insanın bedenleşmemiş haline soruyor ise rabbinizmiyim diye? Eee 619 yılından önce insan yokmuydu? Adem, Nuh, Şit, İsa, Sümerler, İdris, Muhammedden binlerce yıl önce yaşadılar. NASIL BİR ÇELİŞKİ BU? Muhammedin miraç sırasında kırklar toplantısına uğraması sadece alevilerde vardır. Kuranda ve İslamda Muhammed kırklara uğradı içeridekiler onu almadı sonra peygamber değil yoksul bir adamım diyince kırklar muhammedi öyle aldı aralarına ve orada Alide vardır gibi bir şey YOKTUR. Bu miraç hikayesini(alevilierin anlattığını) dünyada hiç kimse bilmemekte ve müslümanlar bunu reddeder. Sadece Alevilerde böyle bir söylence vardır.
La mekân elinden misafir geldim
Bu fani mülküne bastım kademi
Nerenin selamın getirdin dersen
Elest-i Bezminden indik bu deme
PİR SULTAN ABDAL
Açıklaması:
(Mekân olmayan yerden misafir geldim
Bu geçici mülküne bastım ayağımı
Nerenin selamını getirdin dersen
Kırklar meclisinden indik bu deme)
La Mekan denen yer neresi? La mekan elinden misafir gelen kim? Geçici mülke(dünyaya) ayak basan kim? O kimki kırklardan biri nasıl dünyaya ayak basıyor, gelen-giden KİMLER?
Devam>>>